20 Aralık 2012 Perşembe

EVLENECEKLERE BABA NASİHATI

Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyesi
Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış.

“Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana” demiş oğluna. Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş… Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına.

... Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş. Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu.

Yemek masasında üç tabak duruyormuş. Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş. Sonra oğluna dönüp sormuş: “Ne görüyorsun?”

Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış.

“Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış.

Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış.

Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler.. ”

Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş:

“Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır.

Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler.

Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar.

Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler. Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler.

Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu.

“Asıl ders bu değil!” dedi baba. Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi.

“Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak…

İkisinde de bir tat yok ” Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı. “İçmek istersin herhalde” dedi. Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü.

“Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi…

Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar.”

18 Aralık 2012 Salı

Bana Dönek Demiş İtin Birisi (Hüseyin Uğurlu)

Bana dönek demiş itin birisi
Açığım neymiş sor hele hele
Eli çatlamamış ayı irisi
Sen bizim köylerden geç hele hele...

Köylüden yanadır toprak görmemiş
Viskiden gayriye dudak sürmemiş
Ömür boyu serçe bile vurmamış
Beni vuracakmış bak ite hele hele...

Bir yığın kitabı yığmış önüne
Sinek konsa korkar tatlı canına
Hipi yosmasını almış yanına
Pehlivanlık taslar gör hele hele...

Yiğittir ölüsü dağlarda kalan
Maraş'ta kalan, sivas'ta kalan, anadolu'da kalan
Yiğittir yiğidin öcünü alan
Soytarıdan yiğit olur mu ulan
Ordu yıkacakmış ker hele hele...

Bu herifin önü sonu ayandır
Anlayana benim sözüm beyandır
Senden korkan hayvan oğlu hayvandır
Gel de mahzuni'yi vur hele hele...

5 Aralık 2012 Çarşamba

DÖRT EŞLİ TÜCCAR




 Dört eşi olan zengin bir tüccar vardı. En çok dördüncü eşini sever, onu görkemli elbiselerle süslerdi. Ona büyük titizlikle davranır, her şeyin en iyisini vermeye çalışırdı.
Tüccar, üçüncü eşini de severdi. Ondan her zaman gurur duyar, arkadaşlarıyla tanıştırırdı. Ancak onun başka bir erkekle gitmesi korkusunu hep içinde taşırdı. İkinci eşini de severdi. Her zaman düşünceli ve anlayışlı olan ikinci eşi, aynı zamanda tüccarın en yakın sırdaşıydı. Nitekim ne zaman bir sorunla karşılaşsa, ikinci eşiyle paylaşır, ikinci eşi ise her zaman onun zorlu dönemlerinden sıyrılmasına yardım ederdi.
Tüccarın ilk eşi ise, hep ona sadık kalmış, evin bakımı ve temizliği gibi sorumlulukları tümüyle üstlenmiş, eşinin işinde başarılı olmasında ve bu kadar zenginleşmesinde de büyük katkıları olmuştu. Ama tüccar, ilk eşini kadının ona karşı olan derin sevgisine rağmen sevmez, onu pek dikkate almazdı.
Bir gün tüccar hastalandı. Çok geçmeden öleceğini hissediyor, biliyordu. Hep sahip olduğu zengin hayatını düşündü ve kendi kendine şöyle dedi:
“Şimdi dört eşim var. Ama öldüğümde yalnız kalacağım. Ne kadar çaresizim!”
Sonra dördüncü eşine sordu, “En çok seni sevdim, en güzel kıyafetleri sana aldım ve sana büyük özen gösterdim. Şimdi ölüyorum, benimle gelecek misin?”
“Kesinlikle hayır” diye cevapladı kadın ve başka bir şey söylemeden öylece gitti. Bu cevap keskin bir bıçak darbesi gibi tüccarın yüreğine oturdu. Üzgün tüccar bu kez üçüncü eşine döndü: “Seni tüm hayatım boyunca sevdim. Şimdi ölüyorum, benimle gelecek misin?”
“Hayır” dedi üçüncü eşi de, “Hayat çok güzel. Sen öldükten sonra yeniden evleneceğim.”
Tüccarın kalbi bir kez daha kırıldı. İkinci eşine, “Her zaman yardımın için sana döndüm ve sen bana hep yardım ettin. Şimdi yine senin yardımına ihtiyacım var. Ben ölürken, benimle gelecek misin?” diye sordu.
“Üzgünüm, bu kez sana yardım edemeyeceğim” dedi kadın, “Sana sadece mezara kadar eşlik edebilirim.”
Bu yanıt, hasta tüccarın kalbine bir yıldırım gibi düştü; artık harap ve bitkin bir haldeydi…
Sonra bir ses duydu: “Seninle birlikte terk edeceğim. Nereye gidersen git seninle geleceğim.”
Tüccar, ilk karısının kendisine baktığını gördü. İlk karısı, yetersiz beslenmesi nedeniyle oldukça zayıflamıştı. Tüccar, ölüme gittiği şu durumda bile onun haline üzüldü, “Keşke” dedi, “Keşke sana daha iyi bakabilseydim!”
Aslında hayatta her birimizin dört eşi var:
Dördüncü eşimiz bedenimiz. Onun iyi görünmesi için ne kadar zaman ve para harcarsak harcayalım, öldüğümüzde bizi terk edecek.
Üçüncü eşimiz, sahip olduğumuz statü ve zenginliğimizdir. Öldüğümüzde, onlar da bizimle gelmeyecek hepsi başkalarının olacaktır.
İkinci eşimiz ailemiz ve arkadaşlarımızdır. Yaşarken ne kadar yakın olursak olalım, bize ancak mezarımıza kadar eşlik edebilirler.
Birinci eşimiz ise ruhumuzdur. Hayatımız boyunca zenginlik ve statü peşinde koşarken ihmal ettiğimiz ruhumuz… Biz nereye gidersek gidelim, bizi takip eden tek şey.
Belki onu yetiştirmek ve güçlendirmek için şimdiden daha fazla vakit ayırmak, ölüm döşeğinde hayıflanmaktan daha iyi bir fikirdir.

9 Kasım 2012 Cuma

SAMİMİYETLE VERİLEN BİR TAS YOGURDUN SEVABI BİR SERVETE DEĞER

Kanuni Sultan Süleyman İstanbul'daki Süleymaniye Camii'ni yaptırırken ustalara sıkı sıkı tembih ediyordu.
Diyordu ki: "Bu baki eserin sadece benim defterime sevap olarak kaydolmasını arzu ediyorum.
Kimsenin bunun içinde bir katkısı olmasını istemiyorum.
Sakın ha kimseden bir şey almayasınız"demişti.
Ustalar çalışıyor, cami, kubbe kubbe yükseliyor.
Karşıdan bir nine, mahzun mahzun ustaları ve o koca mabedi seyrediyor. İçinden de yardım hevesi duyuyordu.
Fakat elinde avucunda hiç birşeyi olmayan o nineciğin sadece iki keçisi var ve onların sütleriyle geçiniyordu.
Düşünüyor:
"Ey Allah'ım! Süleyman'a servet ve saltanat verdin. Senin uğrunda cami yapıyor.
Bu fakir kuluna birşey vermedin. Ne edeyim ki ben Senin rızanı kazanayım?
Benim elimden öyle büyük işler gelmez.
Benim elimden sadece o ustalara bir tas yoğurt hediye etmek gelir."
Gidiyor ustalara müracaat ediyor:
"Evladım, ben fakir bir kadınım.
Ben cami yapamam.
Ancak elimden bir tas yoğurt hediye etmek gelir.
Rica edeceğim bu yoğurdumu kabul edin."
Ustalar Kanuni'nin tembihatı karşısında:
"Hayır ana, kabul edemeyiz!" derler.
Kadın ısrar eder. Ağlar, sızlar:
"Ne olur oğul!" der.
"Benim başka yapacak hayrım yoktur.
Bu sadaka-i camiye içinde damla damla damlayan bir yoğurdum olsun." der.
Ustalar kadının bu yalvarışını ve sızlanmasını kıramazlar. Onun gönlünü hoş etmek için o bir tas yoğurdu alır ve yerler. İçleri serinler.
Büyük Hükümdar o gece rüyada, yaptığı hayrın tartıldığını görür.
Koca Süleymaniye Camii, terazinin bir kefesine konmuş tartılıyor.
Allah'ın huzurunda ne değerdedir diye baha biçilecek.
Kanuni bakıyor.
Fakat ne gariptir ki Koca Sülemaniye'yi taşıya kefeye mukabil öbür kefeye bir tas yoğurt konmuş.
Ama yoğurt öyle ağır basıyor ki, yoğurdun konduğu kefe zeminde, öteki kefe ise yüksekte.
Koca caminin değeri bir tas yoğurt kadar bile yok.
Sabahleyin dehşet içinde uyana Kanuni, doğruca ustaların yanına koşar:
"Ne yaptınız siz öyle?" der.
Ustalar korku içinde anlatırlar:
"Vallahi hükümdarımız, yaşlı bir nine geldi. Izdırapiçinde bize yalvardı. Biz de ağlamasına tahammül edemedik bir tas yoğurt aldık, yedik.
Bunu duyan Kanuni, gördüğü rüyayı kederli olarak dile getirdi:
"Ben alem-i manada gördüm. O bir tas yoğurt, niyet ve ihlasından dolayı Allah katında Süleymaniye'den daha ağır tutuluyordu. Onun değeri ilahi ölçüler içinde Süleymaniye Camii'nden daha da fazla geliyordu..."

Yapılan işlerin büyüklüğüne ve küçüklüğüne bakılmaz.
İşlerin samimiyetine bakılır.
Küçük de olsa samimi olarak Hakk'ın rızasına varmak için yapılan işler, nice büyük hayırlardan daha önemli bir yer tutarlar.
İşin çokluğu değil, işin samimiyeti önemlidir. Yeter ki samimiyet olsun!

6 Kasım 2012 Salı

MUTLAKA OKUMANIZI TAVSİYE EDİYORUM !

MUTLAKA OKUMANIZI TAVSİYE EDİYORUM !

-Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanabilecek hiçbir koz verme.
-İnsanlara doğru değer ver, hak etmeyenleri sil.
-Kimseye yalvarma.
...

-Asla dönüp arkana bakma.
-Sır tutmasını bil.
-Dostlarının yeri ayrı, sevgilinin yeri ayrı. Sevgilin için do
stlarını, dostların için sevgilini satma.

-Kimsenin lafıyla dolduruşa gelme, ama aklının bir köşesinde de tut.
-Bir ilişkiyi kafanda bitirdikten sonra iki çift tatlı söz, iki damla gözyaşı için asla yumuşama.
-Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et.
-Seni dinleyip anlamaya niyetli olmayanlarla tartışma.
-Emrivaki oluşturulan dostlukları kabul etme.
-Eğer verdiğin o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır şansı verme.

-Kendini öven insanlardan kaç.
-Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma.
-Kendine saygını yitirmene neden olacak hiçbir şey yapma.
-Sorunun olduğunda insanlar zaman ayırıp seni dinliyorsa onların öğütleri gözardı etme.
-Göz göre göre su birikintilerine taş atma, mutlaka üzerine sıçrar.
-Gözyaşlarının değerini bil. Onları hak etmeyenler için harcama.

-Senin zekana inanan insanları hayal kırıklığına uğratma.
-Kendini sev.
-Dışarıdaki güneşe bakıp gülümse ve önünde koskocaman bir gelecek olduğunu unutma.
-Dostluğunla yetinmeyenler için hiçbir fedakarlık yapma.
-İnsanları kaybediyorsun diye ağlayıp sızlama, ama kazandığın insanların değerini bil.
-Kimseye taşıyabileceğinden fazla değer verip bununla övünmesine fırsat verme.
-İstediğini almak için asla duygu sömürüsü yapma.
-Sana duyulan sevgiyi ve güveni istismar etme.

Üstün Dökmen

2 Kasım 2012 Cuma

STALİN'İN TAVUĞU

Stalin çalışma odasına yakın dostlarını toplamış sohbet ediyordu. Votka şişelerinin biri gidip, diğeri geliyordu. Kafalar iyice dumanlanmıştı. Stalin kan çanağına dönmüş gözlerini etrafında dalkavukluk yarışına girmiş adamlarına çevirerek sordu:
-Saçını ihtilalde, halk içinde, devlet yönetiminde, bürokraside ağartmış dostlarım… Söyleyin bakalım halkın yönetime baş eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi için yöneticiler ne yapmalı, nasıl davranmalıdır?
Her dumanlı kafadan bir ses çıktı. Kimisi adaletten, haktan söz etti… Kimisi demokrasiden… Kimisi sürgünden, sehpadan, hapisten…
Stalin, beğenmedi adamlarının izahatlarını…
Bir kadeh daha votka çekerek şöyle dedi:
...
-Yönetimi eline geçiren hükümdar en yücedir! Halkın karşınızda baş eğip durması için ne yapmanız gerektiğini durun da şu beyinsiz kafalarınıza çivi gibi çakayım…
Hemen hizmetçileri çağırıp emretti.
-Çabuk bana bir tavuk getirin…
Aceleyle bir tavuk kapıp getirdi adamları… Stalin, kafaları iyice dumanlanmış adamlarının gözleri önünde başladı canlı canlı tüylerini yolmaya tavuğun. Bütün tüyleri yolunup cascavlak kalan tavuğu odanın ortasına salıverdi, lider…
-Şimdi izleyin bakalım nereye gidecek bu şaşkın tavuk…
Zavallı tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye aralık kapıdan dışarı canını atayım diyor, soğuktan tir tir titriyor… Masaların altına giriyor, köşeli masa ayakları canını yakıyor… Duvar diplerine koşuyor teleksiz, tüysüz kanatları yara bere içinde kalıyor… Şömineye yaklaşıyor tüysüz derisi kavruluyor…
Çaresiz, tüylerini yolan Stalin’in bacakları arasına saklanıp, sığınıyor… O zaman Stalin, cebinden bir avuç yem çıkarıp önüne tane tane atıveriyor yolunmuş tavuğun… Yemlenen tavuk, Stalin nereye yönelse peşinden koşuveriyor..
Ağızları bir karış açık kalan dostlarına bakıp, şöyle diyor Stalin:
-Gördünüz mü, halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir. Tüylerini yolup al ve serbest bırak… O zaman yönetmek kolay olur…
Stalin’in sofra dostları hayretler içinde kalıp:
-Vay anasını birader, adamdaki akıla bak, diye başlarını salladılar…

31 Ekim 2012 Çarşamba

AKREP İLE KURBAĞA'NIN DOSTLUĞU

- Akrep nehrin kenarında durmuş karşı kıyıya bakmaktadır.
Geçmek istemekte ama suyu geçmek için yaratılmamıştır, korkar.
Dostu olan kurbağaya seslenir:
Kurbağa kardeş, seninle dostuz biz, dostluğumuz hatırına beni karşı
kıyıya geçirir misin?Kurbağa kendinden emin bir şekilde:- Yapamam akrep
kardeş, evet seninle biz dostuz ama uzak durmalıyım senden. Sen bir akrepsin ve
zalim bir iğnen var, çekinirim senden.
Akrep, kurbağanın endişesini anlar, ama vazgeçmemiştir.
Bak kurbağa kardeş; şimdi sen beni sırtına alıp karşıya geçirirken seni sokabilir miyim hiç?
Bunu ancak bir aptal yapar. Ben yüzme bilmem ki, seni sokarsam ben de boğulur ölürüm.
Mantıklı gelmiştir kurbağaya. Hem eski dosttular, neden soksun ki? Kabul eder. Akrep yaklaşır
ve kurbağanın sırtına biner. Suyu geçmeye başlamışlardır yavaş yavaş.
Derken, tam da suyun ortasında, kurbağa sırtında bir yanma hisseder. Akrep sokmuştur. Acı içerisinde
başını çevirir:
Neden? Neden yaptın bunu, bak şimdi sen de boğulup öleceksin...
Akrep üzgün ve pişman bir şekilde şöyle der:
Elimde değil.
İŞTE BENİM TABİATIM BU...
Bir başka yaklaşım

Hintli bir Adam suda Bata çıka ilerlemeye çalışan bir akrep görür. Onu
kurtarmaya karar verir ve parmağını uzatır AMA akrep onu sokar. Hintli
tekrar akrebi Sudan kurtarmaya çalışır AMA akrep onu tekrar sokar.
Yakınlardaki başka birisi ona, onu sürekli sokmaya çalışan akrebi
kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler.
Ama Hintli Adam şöyle der:
"Sokmak akrebin doğasında vardır. Benim doğamda ise sevmek var.
Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten vazgeçeyim?"

Sevmekten vazgeçmeyin. iyiliğinizden vazgeçmeyin.
Etrafınızdaki insanlar sizi soksalar da ....  Çünkü bu insanlığın gereğidir.

30 Ekim 2012 Salı

EİNSTEİN VE ŞOFÖRÜ

EİNSTEİN VE ŞOFÖRÜ

Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile
gidermiş. Yine ...bir konferansa
gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü
...
...Einstein'a;

"Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken
ben de arka sıralarda
oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her
şeyi kelimesi
kelimesine biliyorum" demiş. Einstein gülümseyerek ona bir teklifte
bulunmuş:
"Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç
tanımıyorlar... O halde
bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim
yerime sen konuş,ben de
arka sırada seni dinlerim." Şoför, gerçekten
çok şahane ve başarılı bir
konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru
cevaplamış. Tam yerine
oturacağı sırada bir kişi,
o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir
fizik sorusu sormuş.
Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:

"Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok
garip" demiş.
Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı
işaret ederek şöyle devam
etmiş:
"Şimdi size arka sırada oturan şoförümü
çağıracağım ve sorduğunuz soruyu,
göreceksiniz, o bile cevaplayacak."

Netice:
1-AKILLI İNSANLAR, AKILLI İNSANLARLA
ÇALIŞIR
ve
2-İNSANIN ZEKİLİĞİNİN YANINDA UYANIKLIĞIDA İNSANA ÇOK ŞEYLER KAZANDIRIR......

23 Ekim 2012 Salı

KUYUDAN ÇIKMANIN YOLU SİLKELENİP BİR ADIM YÜKSELMEKTİR

Bir gün, bir çiftçinin eşeği kuyuya düşer.
Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır.
En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten
kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar
verir. Bütün komşularını yardıma çağırır. Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. Eşek ne
olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. Sonra, herkesin şaşkınlığına, sesini keser.
Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra, çiftçi kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz. Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta, toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır.
Bir süre sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır!
Hayat üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü pislik ile.
Kuyudan çıkmanın sırrı, bu pisliği silkeleyip bir adım yükselmektir.
Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır. En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz.
Silkelenin ve biraz daha yukarı çıkın.

KIRMIZI İBİKLİ TAVUK (KISSADAN HİSSE)

Sanki, öykü değil, Türkiye'nin son 50 yılı.

Ya bu öyküyü yazan Türkiye'den esinlendi, ya da Türkiyeyi 'Kırmızı ibikli Tavuk'a çevirenler bu öyküden esinlendiler.


KIRMIZI İBİKLİ KÜÇÜK TAVUK

Zamanın birinde bir çiftlikte kırmızı ibikli küçük bir tavuk yaşarmış.
Tavuk kendi yiyeceğini kendisi bulur ve bu güzel çiftlikte çok mutlu
bir hayat yaşarmış. Bir gün buğday taneleri bulmuş ve bunları ekerek
daha çok yiyecek elde edeceğini düşünmüş. Ancak nasıl ekeceğini
bilmediği için arkadaşlarından yardım istemiş:

'- Bu buğday tanelerini ekmek için kim bana yardım edecek ?'

Ördek cevaplamış:
'- Ben yardım edemem, ancak istersen sana kahve tohumu satabilirim.
Buğday yerine kahve ekersen, çok para kazanır ve istediğin kadar
buğday alırsın.'


Domuz oradan seslenmiş:
'- Ben de yardım edemem, ancak kahve ekersen ürünlerini ben satın alırım.'

Fare hemen atlamış:
'- Ben buğday ekiminden anlamam ancak kahve ekmek için gereken parayı
sana borç verebilirim, sonra ödersin.'

Ticaretten ve tarımdan anlamayan kırmızı ibikli şirin tavuk, bu sözler
sonrasında kahve ekmeye karar vermiş ve buğdaydan vazgeçmiş.

Ancak kahve nasıl ekilir bilmediğinden yine yardım istemiş: '- Kahve
ekmek için kim bana yardım edecek?'

Ördek:
'- Ben yardım edemem, ancak kahvenin çabuk büyümesi için gereken
gübreyi sana satabilirim' demiş.

Domuz:
'- Ben kahve yetiştirmekten anlamam ancak kahveleri zararlı
böceklerden korumak için ilaca ihtiyacın var, istersen sana satarım'
demiş.

Fare de:
'- Gübre ve ilaç için gereken parayı istersen sana borç olarak veririm '
demiş.


Sonunda kırmızı ibikli tavuk çalışmaya başlamış, çalışmıııııış çalışmış.


Kahve yetiştirmek buğday yetiştirmekten daha zormuş ve daha çok gübre
ve ilaç gerekiyormuş. Ama tavuğumuz sonunda çok zengin olacağını hayal
ederek sabretmiş. Ve sonunda hasat zamanı gelmiş ve gerçekten de tavuk
çok miktarda ürün elde etmiş, kendisine yol gösteren arkadaşlarına
seslenmiş:
'- Kahveleri satmama kim yardım edecek?'


Ördek:
'- Ben yardım edemem, ancak kahveleri işlemek ve paketlemek için benim
fabrikama getirmelisin. '

Domuz:
'- Ben de yardım edemem, zaten her önüne gelen kahve ektiği için kahve
fiyatları çok düştü, senin kahven beş para etmez.'

Fare:
'- Ben bu işlerden anlamam, ayrıca artık sana verdiğim borçları ödemen
lazım.'

Sonunda kırmızı ibikli küçük tavuk gerçeğin farkına varmış ve buğday
yerine kahve ekmenin büyük bir hata olduğunu anlamış, çünkü borç
içinde imiş ve yiyecek tek bir lokması yokmuş. Açlıktan ölmemek için
yine yardım istemiş:
'- Yiyecek bir kaç lokma bulmama kim yardım edecek?'

Ördek:
- Ben yardım edemem, senin hiç paran yok.'

Domuz:
'- Ben de yardım edemem, zaten herkes kahve ektiği için buğday eken de
kalmadı, yiyecek yok.'


Fare:
'- Ben yiyecek bulamam. Ancak bana borçlarını ödemediğin için para
yerine senin tarlanı almak zorundayım, iyi bir tavuk olursan, belki
senin o tarlada boğaz tokluğuna çalışıp, benim için buğday
yetiştirmene izin verebilirim.

Şimdilerde bizim kırmızı ibikli küçük tavuğumuz, artık farenin olan eski
tarlasında buğday yetiştiriyor ve karnını doyurmaya çalışıyor

Kaynak : İngiltere de ilkokullarda okuma kitabı olarak okutulan 'The Little Red Hen' kitabı

20 Ekim 2012 Cumartesi

Facebook'da Korkunç Tuzaklar

.
FACEBOOK'DAKİ KORKUNÇ TUZAKLAR..."OKU VE PAYLAŞ"
FACEBOOK ve SOHBET SAYFALARI NE HAYATLAR KARARTTI...
...NE YUVALAR YIKTI...
...NE GENÇ KIZLAR TECAVÜZE UĞRADI...
...
...NE GENÇLERİN GELECEĞİNİ KARARTTI...
...Size facebook sayesinde yaşanmış,haberlere çıkmış,yaşanmış olaylardan onlarcasını örneklerle yazacagizki benzer tuzaklara düşmeyin
...Facebookta herkes,romantik,duygusal,şaiir ruhlu...Önce güveninizi kazanırlar,sahte isim ve hesaplar...İlk size aşıktırlar,siz farklısınız,çok ağırsınız,tamda aradığı insansınız,aradığı mutluluğu sizde bulmuştur..Güven kazanıldıktan sonra,ya buluşup yatağa atılırsınız,ya borcu vardır,sizden kısa bir zaman içinde ödenmek üzere borç para istenir,ya MSN görüntüleriniz çekilmiştir,şantaja uğrarsınız,ya ailevi özel bilgilerinizi güvenip anlattığınız için bin pişman edilirsiniz...
..Asla oldukları gibi değil,olmak istedikleri gibidirler,yada sizin görmek istediğiniz gibi olurlar...Şiirler sözler...kopyala yapıştır...hele duygusal boşluktaysanız,denize düşüp yılana sarılmışsınızdır...
...BU İNSANLAR ÜSTÜ İPEK ÖRTÜ KAPLI ÇÖPLÜK MİSALİDİR...GÜVENİNİZİ KAZANIP,ROL YAPARLAR...ZAMAN GEÇTİKÇE,TANIDIKÇA ÖRTÜ YAVAŞ YAVAŞ ARALANIR VE ÇÖPLÜK ORTAYA ÇIKAR...TİKSİNİRSİNİZ...AMA İŞ İŞTEN GEÇMİŞTİR...
...İŞ İŞTEN GEÇMEDEN LÜTFEN DİKKAT EDELİM...
...Facebook NE HAYATLAR KARARTTI...
DERS ALMAMIZ VE ÇEVREMİZİ UYARMANIZ İÇİN BİR KAÇ ÖRNEK...
…Facebook Arkadaşına Çıplak Santaj.Samsun'da 20 yaşındaki genç bir kız, Facebook'ta tanıştığı bir adama kimsenin aklına gelmeyecek bir tuzak kurdu. Facebook'ta tanışarak eve çağırdığı adamla ilişkiye giren kız, adamın çıplak fotoğraflarını çekti.Genç kız daha sonra evde saklanan arkadaşlarının çektiği bu fotoğrafları internette yayınlama tehdidi ile adamdan para istemeye başladı. Edinilen bilgiye göre, T.K.adlı şahıs, yaklaşık 3 ay önce internette tanışıp Facebook arkadaşı olduğu, ismnin 'Aslı' olarak tanıtan genç kız tarafından telefonla aranarak 100 lira para istendi. Genç kız ile buluşan T.K. girdikleri evde eve daha sonra gelen 2 genç tarafından darp edilerek genç kız ile birlikte ve tek olarak çıplak fotoğrafları çekilerek, cebindeki 200 lira parası gasp edildi. "7 bin lira para hazırla. Biz seni arayacağız. Bu parayı vermezsen çıplak resimlerini internette yayınlarız" diye şantajla karşı karşıya kaldığı iddia edilen T.K.polisten yardım istedi…
…Facebook’ta tanıştığı adamın peşinden giden kadın, 5 kişinin tecavüzüne uğradı.. Kırşehir’de yaşayan A.P. geçen ocak ayında Facebook’ta, 23 yaşındaki Duran K. ile tanıştı. İddiaya göre Duran K.genç kadını, “Seni seviyorum. Kırşehir’e gelip seni alacağım, seninle evleneceğim” diyerek kandırdı. Sonra da arkadaşları 31 yaşındaki Nihat C., 25 yaşındaki Aytekin A. ve 22 yaşındaki Cumali A. ile birlikte Kırşehir’e giderek A.P. ve kızını alıp Adana’ya getirip tecavüz edip,kapattıkları evde erkeklere para karşılığı zorla sattılar…
…Facebook'ta büyük tuzak İnternet üzerinden tanıştıkları üniversite öğrencisi genci çağırdıkları evde bıçak tehditi ile para,cep telefonunu aldıkları ayrıca kredi kartından şifresini öğrenerek para çektikleri iddia edilen 6 kişi, İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü polislerinin başarılı çalışması sonucu yakalandı. Üniversite öğrencisinin resimlerini de çektikten sonra kimseye söylememesi için tehdit ettikten sonra serbest bırakan zanlılardan 4’ü tutuklandı. Poliste ifade veren E.A., “Onlarla facebook üzerinden konuşurken tanıştık. Kısa sürede dost olduk. Bir süre sonra facebook grubunun bir toplantı düzenlediğini benim de gelmemi istediklerini söylediler. Pendik’te bana söylenen adrese gittiğimde ilk önce içerde bir kişi vardı. Daha sonra iki kişi daha gelip beni bıçakla tehdit etti. Para ve cep telefonumu aldılar. Beni zorla evde tutup şifresini öğrendikleri kredi kartımdan para çektiler. Daha sonra fotoğraflarımı çektiler. Kimseye söylememi tembih ederek serbest bıraktılar” dedi...
…NETTE TANIŞTIĞI KIZA ŞANTAJLA TECAVÜZ...İnternette tanıştıktan sonra tecavüz ettiği genç kızın,çıplak görüntülerini yaymakla tehdit eden sapık yakalandı. Mersin'in Tarsus İlçesi'nde internette tanıştıktan sonra tecavüz ettiği genç kızı, çıplak görüntülerini internette yaymak ve ailesine göstermekle şantaj yaptığı öne sürülen şahıs polisin yaptığı operasyon sonucu yakalandı.
Tarsus'da oturan 18 yaşındaki Ö.S. isimli genç kız, Mersin'de oturan 25 yaşındaki A.A. ile internette tanıştı. Arkadaşlıklarını ilerlettikten sonra A.A., iddiaya göre Ö.S.'yi yaklaşık bir ay önce boş bir araziye götürüp, tecavüz ederek cep telefonuna kaydetti. Sonrasında A.A. cep telefonuna kaydettiği Ö.S.'nin çıplak görüntülerini internette yayma şantajıyla defalarca birlikte oldu. Tecavüz ve şantajına devam eden A.A.'nın, Ö.S.'nin telefonunda kayıtlı olan ve fotoğrafını gördüğü kuzeni 11 yaşındaki çocukla, kendisini tanıştırmasını istedi. A.A. çocuğu Mersin'e götürüp sarkıntılık yaptığı ileri sürüldü.
11 yaşındaki çocuğun görüntüleri kaydedip ağabeyine göndermekle tehdit eden A.A., kızlardan 1500 Lira para istedi. Şantaj ve tehditlerden bıkan Ö.S. ve 11 yaşındaki kuzeni, polise başvurarak başlarına gelen olayı anlattı. Polis ekipleri, genç kızı ve kuzenine tecavüz edip tacizde bulunan şüpheliyi randevu verilen adreste kıskıvrak yakaladı... Olayın mağdurları korumaya alınarak Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'ne teslim edildi
…Eskişehir’de bir kadın,FACEBOOKTA tanıştığı ve evlenmeye karar verdiği kişi tarafından 120 bin lira dolandırıldığı iddiasıyla polise başvurdu.
Alınan bilgiye göre, polise başvuran kuaför Neriman D. (45), sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta tanıştığı ve kendisini doktor olarak tanıtan adam tarafından dolandırıldı…
…Tekirdağ'da Namık Kemal Üniversitesi öğretim görevlilerinden Çiğdem A. Facebook'ta tanıştığı İzmirli garson tarafından okulunda bıçaklanarak yaralandı…Namık Kemal Üniversitesi Değirmenaltı Mahallesi'nde bulunan kampüste öğle saatlerinde meydana gelen olayda, İzmir'de garsonluk yapan 23 yaşındaki Cengiz T. sosyal paylaşım sitesi Facebook'da öğretim görevlisi 32 yaşındaki Çiğdem A. ile tanıştı,başına gelmeyen kalmadı…
…Yer Kocaeli.Facebook’ta bir ay önce tanışıp arkadaş olduğu B.T. (14) isimli genç kızı buluşmak için çağıran ve bir köprü altına götürerek tecavüz ettiği iddia edilen G. T. kızın ailesinin şikayeti üzerine gözaltına alındı. B.T.’nin yapılan muayenesinde tecavüz bulgusuna ulaşılırken, G. T. adliyeye sevkedildi…
…Facebook'ta tanıştığı kızın hayatını kararttı.Facebook'ta tanıştığı kişiyle evlenmek için Adana'ya gelen Vanlı kız burada fuhuş batağına sürüklendi. Van’da yaşayan Gurbet Ç, geçtiğimiz yıl sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta tanıştığı Eray D’nin evlenme teklifini kabul ederek ailesinden kaçıp Adana’ya geldi. Sevdiği erkeğin evli, 4’ü resmi nikahlı eşinden olmak üzere 6 çocuk babası olduğunu öğrenen genç kız, ailesinden korktuğu için memleketine dönmeyerek Eray D. ile birlikte yaşamaya başladı.
Bir süre sonra Eray D., genç kıza zorla fuhuş yaptırdı...
…Facebook'ta tanıştığı erkek arkadaşı M.E.'nin yanına gitmek için annesi ile yaşadığı evden kaçtı. K.G., iddiaya göre, kaçtığı ilk gün erkek arkadaşının tecavüzüne uğradı. GÖTÜRÜLDÜKLERİ EVLERDE TECAVÜZ EDİLDİ
Daha sonra 16 gün boyunca M.E. ve onun tanıştırdığı iddia edilen kişiler tarafından götürüldükleri evlerde tecavüz edilen K.G., bu kişilerin korkup serbest bırakması üzenine ailesine döndü. K.G., başından geçenleri ailesine anlatınca, durum polise bildirildi. 16 yaşındaki K.G.'ye 16 gün boyunda 23 kişinin tecavüz ettiği iddia edildi…
…Katiliyle Facebook'ta tanışmış...Aydın'da ev arkadaşı tarafından çıplak ve karnından bıçaklanmış halde bulunan üniversite öğrencisi 21 yaşındaki Tamer Uzun'un katil zanlısı olarak gözaltına alınan 23 yaşındaki K.Ç. (Kürşat Çorbacı) ile FACBOOK üzerinden tanıştığı ortaya çıktı...
…Facebookta Tanıştığı Üniversiteli Sevgilisine Kocasını Öldürttü...Antalya'da, geçen 6 Ağustos'ta öldürülen Osman Nuri Çelebi'nin, eşi Safiye Çelebi ve FACEBOOKTA tanıştığı üniversite öğrencisi sevgilisi Şuayip Şen tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı...
…İstanbul'da yaşayan ve Facebook'ta tanıştığı kadına tecavüz edip, tehdit ettiği iddia edilen genç, şikayet üzerine gözaltına alındı...Edinilen bilgiye göre, İstanbul'da yaşayan ve evli olduğu öğrenilen S.K. (33) adlı kadın, Facebook'ta tanıştığı Samsunlu K.S.'nin (32) kendisini tehdit ettiğini ve zorla ilişkiye girdiğini iddia ederek Irmak Polis Merkezi'ne şikayette bulundu. Bafra ilçesinde ikamet eden K.S., polis tarafından gözaltına alındı….
…İstanbul Gaziosmanpaşa’da anneannesiyle yaşayan16 yaşındaki genç kız Ayşenur Oğuz’un Facebook’tan tanıştığı kişiyle buluşmaya gittikten sonra ortadan kayboldu.Beş gündür kayıp olan Ayşenur Oğuz’un ailesi çok zor durumda kaldıklarını belirterek kızlarının kaçırılmış olabileceği tahmini üzerinde durdu. “ Ayşenur Facebook’ta Silivri’den biriyle tanışmış. Arkadaşlarına’ da Silivri’ye görüşmeye gideceğini söylemiş." sonra kendisinden bir haber alınamadığını söyleyen dayısı Kamber Işık, yeğeni Ayşenur’un akıbetinden endişe duyduklarını belirtip yetkililerden yardım istediklerini söyledi…
…Facebook Cinayeti Tanıştı Sevişti Öldürdü
Almanya'da 21 yaşındaki bir adam, Facebook'ta tanıştığı 16 yaşındaki kızı nasıl öldürdüğünü anlattı. Cani, "Facebook'ta tanıştık, buluştuk, seviştik, zevk için öldürdüm" dedi…Hakimi bile dehşete düşüren sapık, seviştikten sonra genç kızın kafasına 13 kez çekiçle vurduğunu, ölmediğini anlayınca defalarca bıçakladığı itiraf etti...
…FACEBOOKTA Tanıştığı Adama Güvenince...Samsun'da 19 yaşındaki bir genç, internette tanıştığı 14 yaşındaki kıza tecavüz ettiği iddiasıyla gözaltına alındı. Olay, İlkadım ilçesinde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, Bursa'da ikamet eden 14 yaşındaki M.K. adlı kız çocuğu, internette tanıştığı Samsun'da ikamet eden E.M.'nin (19) yanına geldi. M.K., E.M.'nin kendisine tecavüz ettiği iddia ederek polise şikayette bulundu…
…Facebook’ta tanıştığı çocuğa tecavüz etti.Facebook'ta tanıştığı 12 yaşındaki çocuğa tecavüz eden otobüs muavini ile 'yardım ve yataklık eden' 3 kişi tutuklandı. Ankara, Mamak’ta oturan bir kişi, polise başvurarak 12 yaşındaki kızının kaybolduğunu söyledi. Olayı araştıran Ankara Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Bilişim Büro Amirliği ekipleri, 12 yaşındaki ilköğretim öğrencisinin kullandığı bilgisayarlardan 22 yaşındaki Kahraman B. Adlı kişiyle Facebook üzerinden görüşme yaptığını tespit etti.Bunun üzerine polis, Kahraman B'yi, Antalya'nın Alanya ilçesinde gözaltına aldı. Kahraman B'nin yapılan sorgulamanın ardından 12 yaşındaki çocuk, Ayşe K.dllı kişinin evinde bulundu. .
…Facebook'ta tanışıp kaçtığı adam evli çıkınca genç kız polise sığındı. Balıkesir'in Edremit İlçesi'ndeki evinden 81 gün önce, kendisini bekar olarak tanıtan ve evlenme vaadinde bulunan evli 2 çocuk babası M.K.G. ile kaçan ve götürüldüğü Ankara'daki bir eve kapatılarak şiddet gördüğünü ileri süren 17 yaşındaki genç kız.hava alması için M.K.G tarafından götürüldüğü parkta kaçıp polise sığındı. Genç kız ailesine teslim edilirken, polis M.K.G.'nin yakalanması için çalışma başlattı….
…Tanıştığı adam Eda’nın hayatını kâbusa çevirdi. Kaçırıldı, tehditler aldı. Şimdi koruma polisi bunalıma girerek eve kapanan Eda’yı her gün ziyaret ediyor ve “Yaşıyor” diye imza alıyor…YARGIYA intikal eden olaylar zinciri, Hacettepe Üniversitesi öğrencisi olan Eda O.’nun (20),facebook ta Erkan Ö. (32) ile tanışmasıyla başladı…
…Gaziantep'te Adem Durgun, 3 çocuk annesi 15 yıllık eşi Filiz Durgun'un Facebook'ta tanıştığı kişiyle evden kaçmasına göz yumduğu iddiasıyla kayınvalidesi Perihan Suyasapan'ın bıçakla boğazını keserek öldürdü, 3 kayınbiraderini de yaraladı…
…Malatya'da kocası tarafından öldürülen kadının Facebook sayfası, "tahrik unsuru" olarak kullanılması için mahkemeye sunuldu…
…FACEBOOKTA tanıştığı erkek arkadaşından ayrılmak istediği için tecavüze uğradığını iddia eden genç kız, erkek arkadaşından şikayetçi oldu. İddialara göre olay şu şekilde gelişti; Dört ay önce sosyal paylaşım sitesi facebookta tanışan Murat E. (19) ve M.Ş. (15) isimli genç kız, bir süre sonra sevgili oldu. 15 gün önce Gültepe Beyhan Sokak`ta bulunan bir ilköğretim okulunun arkasındaki çınarlık alanda sevgilisiyle buluşan Murat E., M.Ş`nin kendisinden ayrılmak istediğini duyunca çılgına döndü. Ayrılmak istemediğini söyleyen Murat E., M.Ş.`yi ikna edemeyince genç kıza tecavüz etti…
…İstanbul'da sosyal paylaşım sitelerinde oluşturduğu sahte hesaplarla kandırdığı lise öğrencisi kızlara cinsel istismarda bulunduğu öne sürülen bir kişi yakalandı.Üsküdar’daki İstanbul Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü’ne 10 gün önce gelen bir aile, lise öğrencisi kız çocuklarının bir kişinin cinsel istismarına uğradığını ve bu kişinin çocuklarını tehdit ettiğini belirterek şikayetçi oldu.Şüphelinin sosyal paylaşım sitelerinde oluşturduğu sahte hesaplar aracılığıyla lise öğrencisi kızlarla irtibat kurduğu ortaya çıktı.Yapılan takipte zanlının, ‘Hakan’ , ‘Samet’ ve ‘Ahmet’ adlarını kullandığı belirlendi. Zanlının ayrıca oluşturduğu profillerin yaşını da 17 olarak seçtiği anlaşıldı. Zanlının buluşma teklifini kabul eden kızları otomobille tenha yerlere götürdüğü, burada da cinsel istismarda bulunduğu iddia edildi. Otomobilin içinde kızları uygunsuz durumda görüntülediği öne sürülen zanlının, kızları ayrıca “Sesini çıkarırsan bu görüntüleri ailene gösteririm" diye tehdit ettiği öne sürüldü...POLİS ZANLIYLA TEMAS KURDU Şüphelinin tanıştığı kişilere İstanbul’un çeşitli yerlerinde buluşma yeri adresi verdiğini belirleyen polis, şüpheliyi yakalamak için farklı bir yöntem uyguladı. Deneyimli polisler sosyal paylaşım sitesinde sanal bir kişilik yarattı. Bu kişilikle konuştuğunu sanan şüpheli, buluşmak için Esenler’deki ev adresini verdi.Dün sabah saatlerinde adrese baskın düzenleyen ekipler, 35 yaşındaki Tuncay Y.’yi gözaltına alarak Çocuk Şube Müdürlüğü’ne götürdü. Zanlının evinde yapılan araştırmada, 200’ün üzerinde kişi hakkında kişisel veriler bulunduğu belirlendi.Evli ve bir çocuk sahibi olduğu öğrenildi...
…Lise öğrencisi Eylül, Facebook’ta tanıştığı sahte yönetmen Ahmet Hakan Yaşar’ın oyunculuk vaadine kandı. Tam 15 gün kafelerde, otomobillerde yattı, sahte yönetmenin tacizine uğradı.Başına gelmeyen kalmadı…"Yönetmenim. Dizilerde oynatacağım" diyerek taciz ettiği üç kadın kurtarıldı. Sahte yönetmen tutuklandı. Yaşar, daha önce de İzmirli Eylül İ.K.’yı (17) Facebook’ta tuzağa düşürdü.
…facebook üzerinden tanıştığı 15 yaşındaki B.T isimli kıza tecavüz eden 22 yaşındaki Gürsel T. tutuklandı. Olay İzmit Yeşilova Mahallesi'nde tenha bir köprü altında gerçekleşti. Kıza tecavüz ettiği öğrenilen Mehmet Ali K. (27)' de Samsun Havza'da polis ekiplerince tutuklanarak İzmit'e getirildi. İfadesi alınan zanlının tecavüz olayını Gürsel T. ile birlikte gerçekleştirdiği öğrenildi…
…Facebook'ta tecavüz tuzağı Adana'da bir kişi, sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta tanıştığı ve birlikte olduğu 13 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz etmesini sağladığı arkadaşı ile birlikte tutuklandı. olay, merkez Seyhan ilçesinde meydana geldi. İddiaya göre, okulu bırakan 13 yaşındaki M.N., sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta 19 yaşındaki Süleyman O. ile tanıştı. Daha sonra ikili Facebook'ta her gün görüşmeye başladı. Kısa bir süre sonra ise sevgili oldular. Babasının daha önce öldüğü bildirilen kız çocuğu, Süleyman O.'nun yalnız yaşadığı eve gitti. M.N. ile evde tek başına buluşan Süleyman O., kızla birlikte oldu...Sonra Caner E. (19) isimli arkadaşının evine gitti. Süleyman O. bir süre kaldıktan sonra, "Benim biraz işim var" diyerek evden ayrıldı.
Caner E.e M.N.'nin başını çamaşır makinesine sokarak, "Benimle birlikte olmazsan makineyi çalıştırırım" diyerek tehdit etti. M.N. yaşadığı korku dolu anların ardından Caner E.'nin tecavüzüne uğradı.M.N. iki gün önce evden ayrılıp bir daha dönmediği için ailesi Adana Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şubesi Müdürlüğü'ne başvurdu. Bunun üzerine polisler geniş çaplı bir araştırma başlattı. Yapılan araştırmada kız çocuğunun Süleyman O. ve Caner E.'nin yanında olduğu ortaya çıktı.
… İzmirde Facebook'tan kadın profili oluşturup, randevu ayarlayan iki kişi, buluşma yerinde çarşaflı olarak bekleyip Sinan Akyay'ı öldürdü….
…Manisa'da yaşayan bir çocuk annesi Fadime E., Facebook'ta tanıştığı Y. A.'nın yanına geldi. Yakup A. birlikte kalmaya başladığı Fadime E.'ye ve henüz 4 yaşındaki oğlu Y.'ye işkence yaptı.Manisa'da oturan ve evli olan Fadime E. iddiaya göre internette sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta tanıştığı Yakup A.'nın daveti üzerine yanına henüz 4 yaşınaki oğlu Y.A.'yı da yanına alıp İstanbul'a geldi. Fadime E., kendisi gibi evli olan Yakup A. ile bir ay birlikte yaşadı. Genç kadın ın iddiasına göre, bu süre içinde Yakup A. kendisine ve 4 yaşındaki oğlu Y. E.'ye işkence yaptı. Korkunç olay dayak ve işkenceden bıkan Fadime E.'nin kendini Kartal'daki evin balkonundan atmasıyla ortaya çıktı. Genç kadın çevredekiler tarafından Kartal Yavuz Selim Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Genç kadın buradaki müdahalesi sırasında olup bitenleri tüm ayrıntılarıyla polise anlattı.Genç kadının ifadesi üzerine eve gelen polis, inanılmaz bir manzara ile karşılaştı. 4 yaşındaki Y.'yi yüzü gözü yara bere içinde bulan polis hemen küçük çocuğu da hastaneye götürdü…
…Facebook'taki genç kız avcısı yakalandı.Sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta tanıştığı genç kızları foto model yapacağını söyleyerek Antalya?ya gelmelerini sağladıktan sonra bilgisayar, fotoğraf makinası ve cep telefonlarını çalan Ahmet Y. (28), İstanbul?da gözaltına alındı…
…Diyarbakır’da internette tanıştığıbir kişi ile buluşmaya giden bayanın cep telefonu ve parasını gasp eden iki kişi yakalandı. internetten tanıştığıbir kişi ile Sur ilçesi Hazreti Süleyman Camii karşısında bulunan surlar üzerinde buluşan bir bayan , üç şüpheli şahıstarafından darp edilip silah gösterilerek cep telefonu ve 40 lira parası gasp edildi. Asayiş Şube Müdürlüğü gasp Büro Amirliği ekiplerinin yapmış oldukları çalışmalar neticesinde olayla ilgili 2 şüpheli şahıs yakalandı…
…Facebook'ta tanıştığı14 yaşındaki kıza tecavüzden yargılanıyor. ZONGULDAK’ın Devrek İlçesi’nde oturan 17 yaşındaki A.A. hakkında , sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta tanıştığı14 yaşındaki S.K.’ya tecavüz ettiği iddiasıyla 30 yıl hapis cezası istemiyle dava açıldı. Facebook’ta ortak arkadaşları aracılığıyla tanıştı. A.A. , arkadaşlık kurduğu S.K. ile ilçe merkezinde buluştu. S.K. , tanıdık birisinin görmesinden endişe ederek A.A.’nın Ahmet Taner Kışlalı İlköğretim Okulu’nun üst tarafındaki inşaatı yarım kalan boş binaya gitme teklifini kabul etti. A.A. , iddiaya göre burada S.K.’ya tecavüz etti. S.K.’nın durumu anlattığı ailesinin şikayeti üzerine A.A. gözaltına alındı..
…Çiğli Organize Sanayi Bölgesi'nde bir fabrikada işçi olarak çalışan 25 yaşındaki Aydın Alkan, 5 ay önce internette Bulgaristan'da yaşadığını ve isminin Nedret Adem olduğunu söyleyen bir kadınla tanıştı. İnternette Nedret Adem ile görüşmeye devam eden Aydın Alkan, 5 ay süresince ilişkilerini ilerletti. Genç adamın kendisine güvenmesini sağlayan ve adının Nedret Adem olduğunu söyleyen kadın Türkiye'ye gelebilmek için para istedi. Beş aydır sanal ortamdan görüştüğü kadının Türkiye'ye gelebilmesi için 10 gün önce para gönderen Aydın Alkan, genç kızdan bir daha haber alamadı. Yaşadığı olayı gurur meselesi yapan Alkan, Konak Meydanı'nda bulunan alt geçidin üstüne çıkarak intihar etmek istedi… —
LÜTFEN AKILLI OLUN, BU TUZAKLARA DÜSMEYIN.
Evli mutlu çocuklu olanlarında var olduğunu unutmamakla beraber dikkatli olmaktada fayda var.

11 Ekim 2012 Perşembe

CEP TELEFONU DEYİP GEÇMEYİN BAKIN YAPTIKLARINA

Birkaç gün önce, bir kişi evinde cep telefonu şarj ediyordu.
O zaman sadece bir arama geldi ve o telefon hala sarjdayken yanıtladı.
Birkaç saniye elektrik cep telefonu sınırsız aktı ve genç adam ağır bir gümbürtüyle yere yapıstı. Gördüğünüz gibi, telefon gerçekten patladı.
Anne ve babası geldiğinde zayıf bir kalp atı...

...şı ve yanmış parmaklarıyla baygın bır şekılde yatıyordu.
O yakındaki hastaneye kaldırıldı, ancak vardıklarında öldüğü açıklandı.
Cep telefonları çok kullanışlı modern bir buluştur.
Ancak, aynı zamanda bir ölüm aracı olabilir.
Telefon sarj edilirken kullanmayınız. ve kullanmak gerekirse mutlaka sarjtan çıkarınız.
Bu bilgileri dikkate alınız ve lutfen sevdiklerinizide bu
konuda uyarınız..!!!!

1 Ekim 2012 Pazartesi

Sarı Öküz Hikayesi (Kıssadan Hisse)

Otlakların birinde bir öküz sürüsü yaşarmış. Çevredeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş. Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Bu yüzden küçük hayvanlarla beslenmek zorunda kalan aslanlar, iyi beslenememeye başlayınca bir çare düşünmüşler. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış.

Topal Aslan, öküzlerin lideri Boz Öküz ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış:

’Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik. Ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı Öküz''de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz kurtulun, yine barış içinde yaşayalım.’
...

Boz Öküz ve heyeti bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi haklı bularak, Sarı Öküz''ü vermişler aslanlara. Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış. Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez Uzun Kuyruk''u istemişler:

’Gördünüz mü ne kadar barış severiz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim.’

Boz Öküz ve heyeti, Uzun Kuyruk’u teslim etmiş, yine Benekli Öküz karşı çıkmış. Uzun Kuyruk, aslanların pençesi altında can vermiş.Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle. Sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar küstahlaşmış. Artık, hiçbir bahane ileri sürmeden, doğrudan müdahaleye ederek, "Verin bize şunu, yoksa karışmayız" demeye başlamışlar.

Birer birer aslanların pençesinde can verirken, Boz Öküz ve birkaç öküz kalmış geride. İçlerinden biri liderlerine, "Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük" diye sormuş.

Boz Öküz, Benekli Öküz''ün sözlerini hatırlayarak, gözleri nemli "Biz" demiş, "Sarı Öküz'ü hiç vermeyecektik".

HOROZLANMAK (Kıssadan Hisse)

Denizli'de araştırma yapmak için kamp kuran bir grup üniversite öğrencisi, kamp yakınına tüneyen bir Denizli horozunun sabahın erken saatlerinde yüksek sesle ötmesinden çok rahatsız olmuşlar...
Sabahın köründe ortaya çıkan ...horoz, önce dikleniyor, sonra dakikalarca ötüyormuş...
Tabii ekipte ne uyku ne de huzur bırakmıyormuş...
...Sonunda sabırlar tükenmiş...
Susturmak için başlamışlar horozu kovalamaya... Horoz önde.. Gençler peşinde...
...
Mahalle arasına dalmışlar... Kovalamacayı gören, fakat bir anlam veremeyen yaşlı dede, seslenmiş:
- Hey, evlatlar!.. Bu zavallı horozu niye ürkütüyorsunuz?..
- Dede, sabahın köründe ötmeye başlıyor, kampı ayağa kaldırıyor. O yüzden başını keseceğiz!..
- Yazıktır evladım yapmayın!.. demiş ihtiyar, bırakın, ben onun sesini keserim, bir daha da rahatsız etmez sizi...
Gençler bunun üzerine kovalamayı bırakmışlar.
Ertesi sabah, hafif "gak - guk" sesleri dışında horozdan kayda değer hiçbir ses çıkmadığını görünce de şaşırıp dedeye koşmuşlar:
- Yahu dede, ne yaptın da bu horozun sesini kestin?..
İhtiyar gülmüş:
- Kıçına zeytinyağı sürdüm. Horoz kabararak ötmeye yeltendiğinde, gerisi tutmuyor ki kuvvet alsın... Ancak "gak - guk" edebiliyor..!

Kıssadan hisse:
Arkan sağlamsa, istediğin kadar kabarır, diklenir, sözünü dinletirsin.
Arkan bir gevşemeye görsün, ancak "gak-guk" edersin...

27 Eylül 2012 Perşembe

YAPILAN İYİLİK ÇABUK UNUTULUR (KISSADAN HİSSE)

Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmıştır. Kurt ormanda oraya buraya kaçmakta, ancak peşindeki avcıları bir türlü ekememektedir. Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir. Kurt adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar: "Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler." Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder. Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü "görmedim" der ve avcılar uzaklaşır. Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar. "Çok teşekkür ederim" der kurt, "Bana büyük bir iyilik yaptın" "Önemli değil" der köylü ve tarlasına gitmek üzere yürümeye baslar. "Bir dakika" diye seslenir kurt: Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum, çok bitkin düştüm, açım, kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lazım ve burada senden başka yiyecek bir şey yok." Köylü şaşırır: "Olur mu, ben senin hayatını kurtardım." "Yapılan iyiliklerden, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey yoktur" der kurt. "Ben de kendi çıkarım için senin iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım." Bir süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç kişiye bu konuyu sormaya ve ona göre davranmaya karar verirler. Karşılarına önce yaşlı bir kısrak çıkar. " Ne vefası " der kısrak, " Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim, taylar doğurdum, gezdirdim. Ve yaşlanıp bir işe yaramadığımda beni böylece kapıya kovdu... " Bir sıfır öne geçen kurt sevinirken bir köpeğe rastlarlar. "Ben hizmetin değerini bilen bir efendi görmedim" der köpek, " Yıllardır sadakatle hizmet ederim sahibime koyunlarını korurum, yabancılara saldırırım, ama o beni her gün tekmeler, sopayla vurur..." Kurt köylüye döner, "İşte gördün" der. Köylü de son bir çabayla "Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra beni ye" diye cevap verir. Bu kez karşılarına bir tilki çıkar. Başlarından geçenleri, tartışmalarını anlatırlar. Tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynayacağı için keyiflenir. " Her şeyi anladım da" der tilki "Bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın?" Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar: "Gözümle görmeden inanmam..." İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez, tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar. Köylü eline bir taş alır ve "Beni yemeye kalktın ha nankör yaratık" diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar. Sonra tilkiye döner "Sana minnettarım beni bu kurttan kurtardın" der. Tilki de "Benim için bir zevkti" diye cevap verir. O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır, bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürür. Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürter: "Haklıymışsın kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş..."

23 Eylül 2012 Pazar

YAŞAMA DAİR 45 ÖNERİ

01. Hayat haksızlıklarla dolu ama yine de güzel.
02. Şüphede kalma, ikinci bir adım daha at!
03. Hayat, nefrete harcayacak kadar uzun değil.
04. Hastalandığında sana işin değil, ailen, arkadaşların bakacak. Onlarla ilişkini koparma!
05. Her ay kredi kartlarını ödemeyi unutma.
06. Her tartışmayı kazanacaksın diye bir şey yok! Fikir farklılıklarını kabul et.
07. Ağlayacaksan, bir başkası ile birlikte ağla! Tek başına ağlamaktan evladır.
08. Küçükte olsa sevdiklerini hediye ver, bu seni ve onları mutlu eder.
09. İlk maaşından başlamak üzere, emekliliğine para ayır.
10. Söz konusu çikolataysa, direnmenin anlamı kalmıyor.
11. Geçmişinle barış ki, bugününün içine etmesin!
12. Çocukların seni ağlarken görsün! Bundan kaçınma.
13. Hayatını başkaları ile mukayese etme, ötekilerin neler çektiğini bilmiyorsun!
14. Bir ilişki gizli olacaksa, sen içinde olmamalısın!
15. Göz kırpacak kadar bir zamanda her şey değişebilir. Ama merak etme, Tanrı asla göz kırpmaz.
16. Derin bir nefes al, kafanı sakinleştirir.
17. Güzel ve yararlı olmayan, seni mutlu etmeyen her şeyi çöpe at.
18. Her ne yaşıyorsan, seni öldürmediği müddetçe, güçlü kılar.
19. Mutlu bir çocukluk geçirmek için geç kalmış değilsin de, bu sadece ve sadece sana bağlı.
20. Hayatta sevdiğin her ne ise, peşinden giderken asla “hayır” sözcüğünü cevap kabul etme.
21. Mumları yak, değerli yatak takımlarında uyu, kendine pahalı iç çamaşırları satın al. Bunlar için özel fırsatlar bekleme, bugün zaten özeldir.
22. Önce hazırlan, sonra da kendini akıntıya bırak.
23. Şimdiden egzantrik ol! Kırmızı giymek için yaşlanmayı bekleme.
24. En önemli seks organı beyindir.
25. Mutluluğun için senden başka sorumlu yoktur!
26. Her yaşadığın felaketin ardından kendine şu soruyu sor: “Beş yıl sonra bunun benim için ne önemi olacak?”
27. Daima yaşamı seç.
28. Herkesi, her şeyi affet.
29. Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü seni ilgilendirmez!
30. Zaman her imkâna sahip. Zaman tanı!
31. Durum ne kadar iyi veya kötü olursa olsun, değişecektir.
32. Kendini fazla ciddiye alma, kimse almıyor ki zaten!
33. Mucizelere inan.
34. Tanrı, Tanrı olduğu için seni seviyor. Yoksa yaptıkların ya da yapmadıkların için değil.
35. Hayatı denetlemeyi bırak! Öne çık, kendi hayatını kendin yarat.
36. İki seçeneğin var “Erken ölmek” ya da “yaşlanmak”.
37. Çocuklarınızın, yaşayacak başka çocukluk dönemi yok!.
38. Sonuçta gerçekten önemli olan sevmiş olmandır.
39. Her gün dışarı çık.Mucizeler her yerde seni bekler!
40. Dertlerimizi bir torbaya doldurup, milletinkilerle bir arada görsek, bizimkileri geri toplardık.
41. Kıskançlık zaman kaybıdır. Zaten ihtiyacınız olan her şeye sahipsiniz.
42. Her şeyin en iyisini daha yaşamadın.
43. Kendini nasıl hissedersen et, kalk, giyin ve dışarı çık!
44. Yol ver!
45. Hediye paketinde olmasa bile, hayat yine de bir hediyedir.

Ohio’lu 90 yaşındaki Regina Brett’in kaleminden :)

13 Eylül 2012 Perşembe

ADALET TEYZE

Yaşlı kadın yatağından kalktı.
Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu.
88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu.
 Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak yaşlı ciğerlerine sabahın ılık esintisi ile doldurdu. Abdestini aldı, saba
h namazını kıldı. Mutfağa yöneldi. Çayla birlikte bir iki lokma bir şeyler atıştırdı.
 Oturma odasına yöneldi. Eski bir fiskos masasının yanındaki koltuğuna ilişti.
 Masanın üstü çerçeveler ile doluydu. Bir tanesine uzandı, camının üzerinde titreyen parmaklarını dolaştırdı.
 Çerçevenin içindeki fotoğrafta İstiklal madalyalı kara yağız bir adamla, makyajsız olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı.

Yaşlı kadın ‘Günaydın Anne, Günaydın Baba’ dedi. Usulca yerine koyduğu çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi eline aldı.
 Bu siyah beyaz fotoğrafta da subay üniformalı bir adamla bir gelin yan yana duruyorlardı. Yaşlı kadın çerçeveyi titreyen dudaklarla öptü. ‘Günaydın Kocacığım’ dedi. Kadın bu çerçeveyi de bıraktıktan sonra üçüncü ve son çerçeveye uzandı.
 Artık gözlerinden yaş damlıyordu. Fotoğraftaki biri erkek diğeri kız çocuklara bakıp ‘Günaydın Evlatlarım’ dedi.
 Tüm çerçevelere kısaca göz atıp ‘Sizleri, hepinizi çok özledim’ dedi.

Gözlerinde biriken yaşları sildi. Artık ağlamak için bile yaşlı hissediyordu kendini. Ağır ağır doğrulduğu koltuğundan eski telefonuna doğru yöneldi. Ağır ağır numaraları çevirdi. Karşısına çıkan adama ‘Bir taksi istiyorum’ dedi ve adresi verdi. Kapısını kilitleyip, apartman merdivenlerine yöneldi. Yıllarca çekmediği zorluk kalmamıştı ama şimdi bu merdivenler hayatının en büyük engeli olmuştu. Ağır ve dikkatli bir biçimde iniyordu.

Sabırsızlanan taksi şoförünün çaldığı korna sokağı inletiyordu. ‘Patlama be adam’ dedi. Nihayet taksiye binebildi.
 ’Teyze hoş geldin’ dedi 25-30 yaşlarındaki şoför. ‘Nereye gidiyoruz?’
 Kadın kısa bir sessizliğin sonunda ‘Tüm bir gün beni taşırmısın?’ diye sordu.
 ‘Sana 500 lira veririm.’
Adam küçümser bir gülümseme ile, ‘Mal sahibi benden her gün 500 lira istiyor teyze’ dedi.

Kadın gülümsedi

‘O zaman sana 650 lira vereceğim ne dersin?’

‘Kurtarmaz ama senin güzel hatırını kırmayayım. İlk önce nereye gideceğiz?’

‘Anıtkabir’e’

‘Anıtkabir’e mi?

‘Evet’

‘Tamam teyzeciğim’

‘Yaş kaç teyzeciğim?’

‘Seksen sekiz’

‘Maşallah Allah uzun ömür versin teyzeciğim’

‘Allah sağlıklı mutlu ömür versin oğlum’

‘Haklısın teyzecim’

Taksi Anıtkabir’in kapısına gelmişti. Şoför ‘Teyzeciğim geldik’ dedi. Dalgın görünen kadın ‘Evladım burada yardımına ihtiyacım var’ dedi. ‘Benimle gel’ Adam şaşırmıştı. ‘Tabii teyze’ dedi. Kuşkulu gözlerle ‘Bizi buraya alırlar mı?’ diye sordu.

O ana kadar dalgın ve yorgun görünen kadın, bir anda irkildi. Gözlerinden ateş fışkırarak ‘Ne demek almamak? Sen daha önce hiç gelmedin mi buraya?’ dedi

‘Hayır’

‘Kaç yıldır Ankara’da yaşıyorsun?’

‘Ben Ankaralıyım teyze. Doğma büyüme’

‘Ee o zaman’

‘Ne bileyim bir kez okulla gelmiştik bayramda. Bayram olmayınca burası kapalı sanıyordum ben’

Kadın sinirli bir şekilde kafa salladı.

Şoför utanmıştı. Mozoleye çıkan mermer merdivenlere kadar konuşmadılar. Merdivenlere geldiklerinde Şoför kuşkulu bir şekilde

‘Nasıl çıkacaksın Teyze?’ diye sordu.

‘Her ay nasıl çıkıyorsam öyle’

‘Her ay geliyormusun?’

‘Evet’

Uzun bir uğraşla merdivenleri çıktılar. Mozoleye doğru ağır ağır ilerlediler. İçerisi çok serindi. Şoför büyük bir azimle yürümeye çalışan kadının koluna girmişti. Kadının nefes alışları sıklaşmıştı. Nihayet mozolenin önüne geldiler. Kadın şoförün kolundan ani bir hareketle kurtuldu. Çantasını açtı. Tek bir karanfil çıkardı. Mozoleye doğru ilerledi. Çiçeği mozoleye koydu. Şoför şaşkınlıkla olayı seyrederken kadının ağzından şu sözlerin döküldüğünü fark etti.
 ‘Hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım’. Ağır ağır geriye çekilen kadın ellerini açıp Fatiha okumaya başladı. Şoför kısa bir şaşkınlığın ardından ona katıldı. Kadın bir anlık suskunluktan sonra, ‘Hadi gidelim’ dedi.

Geldiklerinden çok daha ağır bir şekilde arabaya döndüler. Şoför kadının durumundan endişelenmeye başlamıştı.
 ‘Yoruldun mu Teyze’ dedi.
 Kadın sustu.
 Bir süre suskunluktan sonra ‘Evet hem de çok yoruldum’ diye cevapladı.

‘Nereye gidiyoruz?’

‘Bankaya’!

Şoför arabasındaki kadının herhangi biri olmadığını anlamıştı. Bu yaşlı kadının Atatürk’e verdiği söz ne olabilirdi? En sonunda dayanamadı.

‘Teyzeciğim bir şey sorabilirmiyim?’

‘Sor bakalım evladım’

‘Anıtkabir’de Atatürk’e bir söz verdiğinizi söylemiştiniz. O söz nedir?’

‘Uzun hikaye evladım’

‘Olsun be teyze anlat ne olur’

‘Ben lisedeyken bizim okulumuza gelmişti Atatürk. Beni de ona çiçek vermek için seçmişlerdi. Çiçeği verdiğimde bana ismimi sordu. Bende ‘Adalet’ dedim. Bunun üzerine ‘Ne güzel ismin varmış’ dedi. ‘Okulu bitirince ne olacaksın’ dedi bana. Hemşire dedim. Oda ‘Güzel meslek ama bence sen Hakim ol ismine çok yakışır’ dedi. Ben kadından hakim olmaz ki dedim. Kaşlarını çattı, ‘Sen istedikten sonra olur. Senden söz istiyorum hakim olacaksın’ dedi .’

‘Sen ne dedin peki?’

‘Mustafa Kemal emretmiş ne denir? Söz verdim.’

‘Peki olabildin mi Adalet Teyze?’

‘Evet ben Cumhuriyetin ilk kadın hakimlerindenim.’

‘Vay be. Sende ne hikaye varmış Adalet Teyze’

‘Herkesin bir hikayesi vardır evladım. Herkesin hikayesi de kendine göre değerlidir. Eğer insanların hikayelerini bilip anlayabilirsen insanlara daha anlayışlı davranabilirsin’

‘Haklısın Adalet Teyze. Bu banka mı gelmek istediğin’?

‘Evet’!

‘Yardım edeyim mi? Bende geleyim mi?’

‘Hayır. Sen burada bekle lütfen.Bu arada adın neydi evladım?’

‘Osman teyzeciğim’

‘Tamam Osman. Beni 45 dakika kadar sonra buradan al olur mu?’

‘Tamam teyzeciğim’!

Adalet hanım bankadan içeri girdi. Osman öğlen saatinin geldiğini
 fark edip yemeğe gitti. Yemek boyunca Adalet hanımı düşündü.
 ‘Kim bilir neler yaşamış, neler görmüştür’ diye düşündü. Tam vaktinde bankanın önündeydi. Adalet hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi.

‘Hoş geldin Hakim Teyze’

‘Çok uzun zamandır bana Hakim denmemişti.’

‘Hoşuna gitmediyse söylemeyeyim?’

‘Yok aksine hoşuma gitti. Sağol’

‘Nereye gidiyoruz?’

‘Seyranbağlarına’

‘Tabii’

‘Hakim Teyze çok yer gezmişsindir sen’

‘Tüm Anadolu’yu karış karış gezdik rahmetli kocamla’

‘Ne iş yapardı amca?’

‘Subaydı.’

‘Ne zaman vefat etti?’

‘1952′de’

‘Çok olmuş.Gençmiş’

‘Kore savaşında şehit oldu.’

‘Allah rahmet eylesin Hakim teyze’

‘ Sağol’

‘Seyranbağları’na geldik nereye gideceğiz?’

‘Sağa sap. İkinci binanın önünde dur.’

‘Tamam.Buyur Hakim Teyze.Geleyim mi ben’

‘Yok bekle burada’

Osman beklemeye başladı. Bir ara merak etti. Binanın uzaktan görünen levhasına baktı. ‘Seyranbağları Kız Yetiştirme Yurdu’ yazısını okudu. Anlam veremedi. ‘Bu kadın burada ne yapar ki?’ diye düşündü.

Yarım saat sonra Adalet hanım göründü. Yanında orta yaşlı kibar bir hanım vardı. Adalet hanımı arabaya ağır ağır bindirdi. Kadın ‘Adalet Hanım size ne kadar teşekkür etsek azdır. Her zaman yanımızdasınız. Kızlarda sizi çok seviyor. Ne olur arayı çok uzatmayın. Yine gelin’ dedi.

Adalet hanım, buğulu gözlerle ‘İnşallah. Kızlara selamımı söyleyin. Bende onları çok seviyorum. Onlara iyi bakın’ dedi.

Araba hareket etti.

‘Nereye Hakim Teyze?’

‘Hemen iki sokak öteye’

Osman iki sokak ötede bu sefer başka bir binanın önüne park etti.
 Bu binada da ‘Ankara Seyranbağları Huzurevi’ yazıyordu.

‘Bekle beni’

‘Tabii Hakim Teyze’

Yine 1 saate yakın bir bekleyişin sonunda bu sefer etrafında bir çok yaşlı kadın ve adamla çıkageldi Adalet Hanım. Sarılıp
 öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. Osman dikiz aynasından Adalet Hanım’ın gözlerinden akan yaşları fark etti.

‘İyi misin Hakim Teyze’

‘İyiyim Osman. Eski dostları görünce insan bir hoş oluyor’

‘Nereye gidiyoruz?’

‘Cebeci Asri Mezarlığına’

‘Tamam’

‘Teyze nerelisin sen?’

‘Aydın Sökeliyim. Babam orada pamuk ekerdi. Annem ev hanımıydı. Sonra Kurtuluş Savaşı oldu. Babam savaşa gitti. Söke işgal oldu. Biz dağlara kaçtık annemle. Saklandık dağ köylerinde. Savaş bitince Söke’ye döndük. Allah’a Şükür Babam’da sağ salim döndü savaştan.’

‘Sonra ne oldu?’

‘Liseye Aydın’a gönderdi babam. Orada Atatürk’le karşılaştım. Sözümü tutmak için İstanbul’a gittim. Hukuk fakültesine girdim. Orada rahmetli eşimle karşılaştım. O Harbiye’de okuyordu o zaman. Mezun olunca evlendik..’

‘Çocuğunuz var mı?’

‘Bir kızım bir oğlum vardı.’

‘Neredeler şimdi?’

‘Oğlum dışişlerinde çalışıyordu.’

‘Ne güzel’

‘1978′de Fransa’da Ermeniler öldürdüler.’

‘Üzüldüm Hakim Teyze. Başın sağ olsun. O da babası gibi şehit oldu yani’

‘Evet. Şehit babanın şehit oğlu. Allah kimseye evlat acısı vermesin.’

‘Amin. Ya kızın?’

‘O eşi ve çocukları ile İzmit’te yaşıyordu. Öğretmendi. 1999’da depremde hepsi vefat ettiler.’

‘Allah rahmet eylesin.Boş boğazlığımla üzdüm seni Hakim Teyze kusura bakma’

‘Sanki sormasan aklımdan çıkıyorlar mı evladım.Sen üzülme sağol’

‘Geldik Teyze’

‘Tamam evladım. Al işte paran artık gidebilirsin.’

‘Hakim teyze buradan nasıl döneceksin? Ben seni bekleyeyim eve bırakayım.’

‘Yok beni alacaklar buradan’

‘Hakim Teyze bu para fazla. Kusura bakma ben sana yalan söyledim.
 Taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. Affet beni. 350 ‘yi ona veririm. Gerisi kalsın.
 Bende para istemem. Bugün senden aldığım hayat dersinin parasal karşılığı yok zaten.’

‘Çocukların var mı?’

‘İki tane ellerinden öperler.’
 Taksinin güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp gösterdi.

‘Adları nedir?’

‘Kemal ve Ayşe’

‘Oğlumun adı da Kemaldi.’

Sessizliğin ardından Osman’ın elindeki parayı ittirdi Adalet Hanım..

‘Onlara bir şeyler al benim için. Onları okut. Ama yalansız, dolansız, çok çalışarak helal lokma ile büyüt ve okut.
 Atatürk’ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark etmelerini sağla.
 Bir de vatanını, milletini sevmelerini öğütle onlara.’

Osman Adalet Hanımın ellerine sarılıp öptü. Ona iyi evlatlar yetiştireceğine söz verdi.
 Adalet hanım mezarlığın kapısından ağır ağır içeri girerken; Osman yaşlı gözlerle onu izliyordu.
 Hayatının en büyük dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı acılara rağmen kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı.
 Osman arabasını mal sahibine götürmeye karar verdi. Bu gün daha fazla çalışamazdı.

Ertesi gün Ankara’da garip bir yağmur yağıyordu. Sanki gök delinmişti. Osman taksiyi mal sahibinden almış, durağa gelmişti.
 Çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. İlk sayfadaki haberlere göz gezdirdi.
 Siyaset doluydu gazete. Hiç anlamazdı. Sıkılıp adli olayların yer aldığı üçüncü sayfayı açtı. Taksiciler arkadaşları ile ilgili kötü haberleri genellikle oradan alırlardı.
 Göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti:
 ’Dün gece geç saatlerde Cebeci Asri mezarlığında bulunan cesedin Cumhuriyet tarihinin ilk Kadın Hakimlerinden Adalet YILMAZ’a ait olduğu belirlendi. Adalet YILMAZ’ın bulunduğu yerdeki mezarların eşine ve oğluna ait olduğu belirlendi. YILMAZ vefat ettiği gün bankadaki tüm parasını çektiği, bu parayı ikiye bölerek Seyranbağları’ndaki bir kız yetiştirme yurdu ile bir huzurevine bağışladığı belirlendi. Polis, Adalet YILMAZ’ın mezarlığa ölmek için gittiğini düşünüyor.’

Osman bir anda sarsıldı. Gözyaşlarına engel olamıyordu. Taksici arkadaşları hiçbir şey anlamadılar.
 Bir daha da hiç anlatmadı Osman bu yaşadıklarını.
 Herkesin tek bildiği Osman’ın bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında
 ’Gökler bile sana ağlıyor’ diyerek ağladığıydı..
 .
 .
 İşte bu günlerde de adalet ağlıyor..

6 Eylül 2012 Perşembe

CUMHURBAŞKANI NASIL OLMALI

(((OKUNMASI GEREKEN YAZILARDAN)))

İşte Yılmaz Özdil'in "Partili daha iyi..." başlıklı yazısı:

Başbakanımız "Cumhurbaşkanı dediğin, partili olmalı" dedi.

* * *

İsmet İnönü'nün arkasında partisi vardı.
Hatta, ordusu da vardı.
Celal Bayar'ın partisi vardı.
Cemal Gürsel'in ordusu vardı.
Cevdet Sunay, genelkurmay başkanı.
Fahri Korutürk, kuvvet komutanı.
Kenan Evren'in ordusu vardı.
Turgut Özal'ın partisi vardı.
Süleyman Demirel'in partisi vardı.
Abdullah Gül'ün partisi var.

* * *

Ahmet Necdet Sezer?
Türkiye'nin ilk ve tek "partisiz", gerçek manada "sivil" cumhurbaşkanıydı.

* * *

Var mı çocuklarının ismini bilen mesela? "Kızı Hülya" diye başlayan bi cümle kursam, kaçınız itiraz edebilir, Hülya değil de, Gülay diye? "Oğlu Hakan" desem... Var mı nerede çalıştıklarını bilen? Babaları Çankaya'dayken VIP'e girdiklerini gören? Elalemin yatında, otelinde rastlayan?
First lady desen... Cebinden giyiniyordu, hâlâ cebinden giyiniyor. İnsan bi Atıl Kutoğlu, Sevan Bıçakçı filan ayarlamaz mı? Yani, affedersiniz ama, ne biçim öğretmensiniz hanımefendi... Bu şekilde mi örnek olmalıydınız öğrencilere?

* * *

Hayali ihracatçı yeğenini duydunuz mu hiç? Devlet kredisiyle ihale kapan kuzen, alışveriş merkezinde mısır tezgahı açan kayınço? Sen benim kim olduğumu biliyor musun diye rüzgar yapan müteahhit kanka, oraya buraya müdür olarak sokuşturduğu komşu? Hamili kart yakinimdir diyen damat? Nerde kardeşim, parmağında kuru soğan büyüklüğünde pırlantalarla şatafatlı pozlar veren gelin?

* * *

Mücevher, saat, tablo, heykel... Kendisine hediye edilen 1243 parça'nın 1243'ünü de bıraktı köşkte! İnsanın içi gidiyor, al götür evine di mi... Götürmedi.

* * *

Avantaları bıraktığı gibi, papelleri de bıraktı. Kafana göre savur denilen ödeneği harcamadı. 46 trilyon liracık. Yetim hakkı dedi, babalar gibi satan Maliye'ye iade etti.
Ye, yemedi, gez, gezmedi...
Bırak biz yiyelim, ona da izin vermedi.
Zaten, kırmızı'da durmasından belliydi. Kaymakam bile durmuyor, İsveç mi burası, koskoca devletin başı... Niye duruyorsun? Normalde, vatandaşı çiğneyip geçmeliydi.
14 makam aracını geri verdi. Halbuki, oturma odasına Mercedes'le, mutfağa jip'le gitmeli; uçağına bavul olarak bile almadığı gazetecileri bahçede limuzinle gezdirmeliydi. Yazları, Okluk'a geçmedi.

* * *

Oğlu evlendi, elektrik faturasına kadar kendi kesesinden ödedi. Eşi bileğini kırdı, röntgen kuyruğuna girdi. Annesi vefat etti, sivil plakayla gitti, camide flap flap fors yapmadı, taziye ilanı vermeyenlerin defterini dürmek için, kenara not etmedi.
Aşçıyı, garsonu azalttı. Yerli ürün kullandırttı. Partisiz olduğu için... Resmi davetler hariç, eşe dosta parti vermedi.

* * *

Yalaka basınımız yazmadı ama, aslında "neyi korumaya çalıştığını" tarih yazacak elbette... Vizyon denilen kavramın, Beyaz Saray'a koşup, akıl danışmaktan ibaret olmadığını kanıtladı.
Yeminine sadık kaldı.
Hukuku üstün kıldı.

* * *

E sevilmedi haliyle...
Uymadı bize.
Partili olsun...

DAHA ÇOK KİŞİNİN OKUMASI İÇİN PAYLAŞIN LÜTFEN..

20 Ağustos 2012 Pazartesi

SİVİL SAVUNMA UZMANLARININ HAKLI MÜCADELESİNDE YANINDAYIZ


Sivil Savunma Uzmanlarının Haklı mücadelesine destek vermek amacıyla lütfen paylaşın.

17 Ağustos 2012 Cuma

Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç olmuş demektir,

HIRSIZLAR KASABASI
Bir kasabada her gün hava kararınca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanlarına alır, komşularının evlerini soymaya giderlermiş.
Fakat, gün doğarken geri döndükleri her seferinde kendi evlerini de soyulmuş durumda bulurlarmış. Ama ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalarmış.
Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmış. Geceleri, diğerleri gibi...
çantasını fenerini alıp hırsızlığa çıkmaktansa, evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş bu adam. Hırsızlar da onun evinin önüne geldiklerinde içeride ışık yandığını görünce döner giderlermiş. Fakat bu durum böyle bir süre devam edince, ahali ona kızmaya başlamış:
"Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını engellemeye hakkın yok" demişler.
Bunun üzerine dürüst adam, geceleri ışığını söndürüp dışarı çıkmaya başlamış. Her gece, hırsızlık yapmadan orada burada dolaşır durur, sonunda yatmaya evine dönermiş. Fakat her döndüğünde evini soyulmuş bulurmuş. Sonuçta bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek içecek hiç bir şeyi kalmamış ve memleketini terketmek zorunda kalmış.
Kasabada hırsızlıkta ustalaşıp giderek zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar. Zamanla, zengin fakir ayrımı çoğalmış. Zenginler mallarını korumak için bekçiler tutmuşlar, hapishaneler kurmuşlar. Kendi mallarının çalınmasını da yasa dışı ilan etmişler! Ancak yoksulların mallarını çalmak hala serbestmiş!
Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş. Çünkü, yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da oraları terketip gitmişler. Zenginler ve maaşlı soyguncular ise ortada soyacakları kimse kalmadığından servetlerini yavaş yavaş yitirmeye
başlamışlar.
Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için oraları ilk terkeden dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Sora sora nerede yaşadığını öğrenmişler. Evine gittiklerinde kapıda yazılı bir kağıt görmüşler. Kağıtta şunlar yazıyormuş:
"Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç olmuş demektir..."
Bir millet uyuyorsa uyandırmak kolaydır.
Ama uyumuyor da uyuyor gibi yapıyorsa ne yapsanız nafile, uyandıramazsınız.

Indra Ghandi

16 Ağustos 2012 Perşembe

HER ŞEYİN BİR YERİ, ZAMANI VAR..!!!

Şehit Babasına 11 Ay 25 Gün Hapis Cezası


Hakkari'de şehit düşen oğlunun cenazesinde yaptığı konuşmada Başbakan'a hakaret ettiği iddiasıyla yargılanan Ahmet Kömür, 11 ay 25 gün hapse mahkum edildi, ancak cezası ertelendi Hakkari Yüksekova'da 9 Aralık 2005'te operasyona giderken bulunduğu araç şarampole yuvarlanınca şehit olan er Halil Kömür'ün sağlık memurluğundan emekli olan babası Ahmet Kömür, oğlunun cenaze töreninde öfkeli bir konuşm a yapmıştı. Şehit babası Kömür'ün hakkında, Başbakan Erdoğan'a, "Türk'üm diyemeyen Başbakan utansın. Ben ölene kadar Türk'üm, ölüm bize vız gelir. Kendi askerinden korkup Avrupa Birliği'ne burayı peşkeş çeken Başbakan utansın" dediği iddiasıyla Gaziantep Cumhuriyet Başsavcısı Kazım Arapoğlu tarafından 3'üncü Sulh Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. İddianamede, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Ahmet Kömür hakkında şahsen bir şikayette bulunmadığı, törende söylediği sözlerin bant kayıtları ve kendisinin itiraflarıyla anlaşıldığı, bu nedenle ilgili yasa gereğince yargılanması talep edildi. Suç işlerse hapse girer Son duruşmada da Ahmet Kömür, Başbakan'a hakaret ettiği gerekçesiyle 11 ay 25 gün hapis cezasına çarptırıldı. Ancak şehit babasının cezası mahkeme tarafından tecil edildi. Bu, Kömür'ün herhangi bir suçtan hüküm giymesi durumunda, bu suçtan aldığı cezanın da infaz edileceği anlamına geliyor. Kömür'ün, avukatlığını yapan MHP II Başkanı Mehmet Özdenıir, cezayla ilgili şu yorumları yaptı: "Acı ile söylenmiş birkaç cümle için bir şehit babasının mahkeme koridorlarında süründürülmesi ne kadar doğrudur, yüce milletimiz karar versin. Bu tür yargılamalarda en çok irdelenmesi gereken, Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk sistemidir. Teröristin eskiden hakkında çıkan yasanın adı 'Pişmanlık Yasası'idi. Ama şimdi Avrupa Birliği dayatmaları sonucunda 'Eve Dönüş Yasası' denildi. Sanki gurbette çok hayırlı bir işe girmişçesine teröristlere böyle bir yasa çıkartıldı. Sorgulanması gereken bu mahkemenin kararı değil, Türkiye'nin üzerine dört yıldan bu yana kabus gibi çöken zihniyettir." KAYNAK:GAZETEVATAN

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Bu dünyada iki tür insan var..



Bu dünyada iki tür insan var: Biri konuşan tür, diğeri de yapan tür. İnsanların çoğu sadece konuşur, tek yaptıkları budur. Ama sözün bittiği noktada dünyayı değiştiren yapanlardır. Yaparen bizi de değiştirirler, bu yüzden de onları asla unutmayız. Siz hangisisiniz? Sadece konuşuyor musunuz yoksa yerinizden kalkıp bişeyler yapıyor musunuz? Çünkü inanın bana geri kalan ne varsa kahve dedikodusundan başka bişey değil.

2 Ağustos 2012 Perşembe

Vermeyince Mabud, Neylesin Sultan Mahmut!..

Tıkandı Baba Hikayesi

Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış. Dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. Herkes bir şeyler istiyor. Tıkandı baba, çay getir, Tıkandı baba, oralet getir, vs.

Bu durum Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş; 'Hele baba anlat bakalım, nedir bu Tıkandı baba meselesi', 'Uzun mesele evlat' demiş Tıkandı baba. 'Anlat baba anlat merak ettim' deyip çekmiş sandalyeyi. Tıkandı baba da peki deyip başlamış anlatmaya;

Bir gece rüyamda birçok insan gördüm ve her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. 'Benimki de onlarınki kadar aksın' diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım.

Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı. Bu sefer içimden 'Onlarınki kadar akmasada olur, yeter ki eskisi kadar aksın' dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı.
Ben yine açmak için uğraşırken Cebrail göründü ve 'Tıkandı baba, tıkandı. Uğraşma artık' dedi. O gün bu gün adım 'Tıkandı baba'ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. şimdide burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz.

Tıkandı baba'nın anlattıkları Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş. çayını içtikten sonra dışarı çıkmış ve adamlarına; 'Hergün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz. Her dilimin altında bir altın koyacaksınız ve bir ay boyunca buna devam edeceksiniz' demiş. Sultan Mahmut'un adamları 'peki' demişler ve ertesi akşam bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı baba'ya baklavaları vermişler.

Tıkandı baba baklavayı almış , bakmış baklava nefis. 'Uzun zamandır tatlı da yiyememiştik. şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim' diye içinden geçirmiş.
Baklava tepsisini almış evin yolunu tutmuş. Yolda giderken 'Ben en iyisi bu baklavayı satayım evin ihtiyaçlarını gidereyim' demiş ve işlek bir yol kenarına geçip başlamış bağırmaya; 'Taze baklava, güzel baklava!' Bu esnada oradan geçen bir Yahudi baklavaları beğenmiş. üç aşağı beş yukarı anlaşmışlar ve Tıkandı baba baklavayı satıp elde ettiği para ile evin ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış.

Yahudi baklavayı alıp evine gitmiş. Bir dilim baklava almış yerken ağzına bir şey gelmiş. Bir bakmış ki altın. şaşırmış, diğer dilim, diğer dilim derken bir bakmış her dilimin altında altın.
Ertesi akşam Yahudi acaba yine gelirmi diye aynı yere geçip başlamış beklemeye. Sultanın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklavayı getirmişler.
Tıkandı baba yine baklavayı satıp evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak için aynı yere gitmiş. Yahudi hiçbir şey olmamış gibi 'Baba baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım' demiş, Tıkandı baba da 'Peki' demiş ve anlaşmışlar.
Tıkandı babaya her akşam baklavalar gelmiş ve Yahudi de her akşam Tıkandı baba'dan baklavaları satın almış.
Aradan bir ay geçince Sultan Mahmut; 'Bizim Tıkandı baba'ya bir bakalım', deyip Tıkandı baba'nın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Girmiş girmesine ama birde ne görsün bizim tıkandı baba eskisi gibi darmadağın. Sultan; 'Tıkandı baba sana baklavalar gelmedi mi?' demiş, 'Geldi sultanım', 'Peki ne yaptın sen o kadar baklavayı?', ?Efendim satıp evin ihtiyaçlarını giderdim, sağolasınız, duacınızım'.
Sultan şöyle bir tebessüm etmiş. 'Anlaşıldı Tıkandı baba anlaşıldı, hadi benle gel' deyip almış ve Devletin hazine odasına götürmüş. 'Baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır küreğine ne kadar gelirse hepsi senindir' demiş. Tıkandı baba o heyecanla küreği tersten hazinenin içine bir daldırıp çıkarmış ama bir tane altın küreğin ucunda düştü düşecek.
Sultan demiş; 'Baba senin buradan da nasibin yok'. Sen bizim şu askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatırlar demiş ve askerlerden birini çağırmış 'Alın bu adamı Üsküdar'ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. O taşı ne kadar uzağa atarsa o mesafe arasını ona verin' demiş.
Padişahın adamları 'peki' deyip adamı alıp Üsküdar'a götürmüşler. 'Baba hele şuradan bir taş beğen bakalım' demişler. Baba, 'Niçin ?' demiş. Askerler 'Hele sen bir beğen bakalım' demişler.
Baba, şu yamuk, bu küçük, derken kocaman bir kayayı beğenip almış eline 'Ne olacak şimdi?' demiş, 'Baba sen bu taşı atacaksın ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını padişahımız sana bağışladı' demişler.
Adam taşı kaldırmış tam atacakken taş elinden kayıp başına düşmüş. Adamcağız oracıkta ölmüş. Askerler bu durumu Padişaha haber vermişler. İşte o zaman Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş:

Vermeyince mabud, neylesin sultan mahmut!..

alıntıdır.

20 Temmuz 2012 Cuma

ÜÇ NASİHAT

Yıllar once, çok uzaklarda bir adam varmis. Bu adam
çalismak
amaci ile çok uzaklara gitmis ve yıllarca çalismis. Sonunda
memleketine
dönme zamanı gelmis. Bu çalisma sürecinde toplam 3000 akçe
biriktirmis
ve evinin yolunu tutmus. Evine dogru giderken yolu büyük bir
sehirden geçmis.
Yolda yürürken köse basinda birisi "Bir nasihat bin akçe, bir
nasihat
bin akçe" diye bagiriyormus. Adam düsünmüs: 'Nasil olur, bir
nasihati bin
akçeye satarlar, ben yıllarca çalistim ve sadece 3000 akçe
biriktirdim' Bu ise
pek akli ermemiş ama merak iste. Duramamis ve adama bin akçe vererek
o
nasihati satin almis. Nasihat " KADERDE NE VAR ISE O CIKAR" ve
yoluna devam etmis...
Ilerde yine köse basinda baska bir adam bagiriyormus "bir nasihat
bin akçe" diye.
Adam yine dayanamamis bin akçe de o adama vermis ve ikinci nasihatı
da satin almıs.
İkinci nasihat da: GONUL KIMI SEVERSE GUZEL ODUR"
Son kalan bin akçesi ile de yoluna devam etmis. Tam sehrin cikisinda
yine köse basinda
bir adam bir nasihati bin akçeye satiyor. Adam bir parasina bakmis,
bir de nasihati satan
sahsa, dayanamamis ve kalan son akçesiyle de o nasihati satin almis.
Son nasihatte:
"HIC BIR IS ACELEYE GELMEZ".
Parasız yoluna devam etmiş.Sehrin çikisinda büyük bir topluluk ile
karsılasmis. Topluluk
telas içindeymis. Yaklasmis ve oradakilerden birine neler oldugunu
sormus. Oradan birisi
aciklamis, demis ki : Burada sehrin tüm su ihtiyacini karsilayan bir
kuyu var, ama kuyunun
içinde de canavar var. Canavar suyu tutmus, göndermiyor. Asagiya kim
indiyse bir türlü
çıkamadı. Simdi herkes korkuyor asagi inmeye".
Adam dusunmus ve ilk satın aldıgi nasihat aklina gelmis. "Kaderde ne
var ise o çıkar" asagi
inmeye karar vermis. Aslinda bu nasihatleri herkes bilir ama
uygulayabilmemiz için belli
bir bedel ödememiz gerekiyor. Inince canavar hemen yakalamis ve
yerine götürmüs. Demis ki:
"Buraya gelenlerin hepsine bir soru sordum ve bilemediler. Eger sen
bilirsen seni serbest
birakirim." Bir dizine sarisin ve dünya güzeli bir kadin, diger
dizine de kurbaga koymus ve
"söyle bakalım hangisi güzel?" demis. Adam dusunurken aklina ikinci
aldıgi nasihat gelmis
ve "gönül kimi severse güzel odur" demis. Bu cevap canavarin çok
hosuna gitmis. Zira
canavar, kurbaganin gözlerine asikmis. Adami salmis ve suyu
bırakmis. Almislar krala
götürmüsler ve agirliginca altın vermisler.
Sonrasinda yoluna devam etmis ve nihayet evine varmis. Evinin
camindan içeri bakmis.
Bir de ne görsün; karisi genç biri ile diz dize oturuyor. Hemen
kilicini çekmis ve tam içeri
girerken üçüncü nasihat aklına gelmis "Hiçbir is aceleye gelmez".
Kilicini kinina koymus
ve içeri girmis. Hos besten sonra karisina o genci sormus. Kadın da:
"bey sen gittiginde
ben hamileydim ve bir oglumuz oldu. Bu genç senin oglun" demis.