9 Kasım 2012 Cuma

SAMİMİYETLE VERİLEN BİR TAS YOGURDUN SEVABI BİR SERVETE DEĞER

Kanuni Sultan Süleyman İstanbul'daki Süleymaniye Camii'ni yaptırırken ustalara sıkı sıkı tembih ediyordu.
Diyordu ki: "Bu baki eserin sadece benim defterime sevap olarak kaydolmasını arzu ediyorum.
Kimsenin bunun içinde bir katkısı olmasını istemiyorum.
Sakın ha kimseden bir şey almayasınız"demişti.
Ustalar çalışıyor, cami, kubbe kubbe yükseliyor.
Karşıdan bir nine, mahzun mahzun ustaları ve o koca mabedi seyrediyor. İçinden de yardım hevesi duyuyordu.
Fakat elinde avucunda hiç birşeyi olmayan o nineciğin sadece iki keçisi var ve onların sütleriyle geçiniyordu.
Düşünüyor:
"Ey Allah'ım! Süleyman'a servet ve saltanat verdin. Senin uğrunda cami yapıyor.
Bu fakir kuluna birşey vermedin. Ne edeyim ki ben Senin rızanı kazanayım?
Benim elimden öyle büyük işler gelmez.
Benim elimden sadece o ustalara bir tas yoğurt hediye etmek gelir."
Gidiyor ustalara müracaat ediyor:
"Evladım, ben fakir bir kadınım.
Ben cami yapamam.
Ancak elimden bir tas yoğurt hediye etmek gelir.
Rica edeceğim bu yoğurdumu kabul edin."
Ustalar Kanuni'nin tembihatı karşısında:
"Hayır ana, kabul edemeyiz!" derler.
Kadın ısrar eder. Ağlar, sızlar:
"Ne olur oğul!" der.
"Benim başka yapacak hayrım yoktur.
Bu sadaka-i camiye içinde damla damla damlayan bir yoğurdum olsun." der.
Ustalar kadının bu yalvarışını ve sızlanmasını kıramazlar. Onun gönlünü hoş etmek için o bir tas yoğurdu alır ve yerler. İçleri serinler.
Büyük Hükümdar o gece rüyada, yaptığı hayrın tartıldığını görür.
Koca Süleymaniye Camii, terazinin bir kefesine konmuş tartılıyor.
Allah'ın huzurunda ne değerdedir diye baha biçilecek.
Kanuni bakıyor.
Fakat ne gariptir ki Koca Sülemaniye'yi taşıya kefeye mukabil öbür kefeye bir tas yoğurt konmuş.
Ama yoğurt öyle ağır basıyor ki, yoğurdun konduğu kefe zeminde, öteki kefe ise yüksekte.
Koca caminin değeri bir tas yoğurt kadar bile yok.
Sabahleyin dehşet içinde uyana Kanuni, doğruca ustaların yanına koşar:
"Ne yaptınız siz öyle?" der.
Ustalar korku içinde anlatırlar:
"Vallahi hükümdarımız, yaşlı bir nine geldi. Izdırapiçinde bize yalvardı. Biz de ağlamasına tahammül edemedik bir tas yoğurt aldık, yedik.
Bunu duyan Kanuni, gördüğü rüyayı kederli olarak dile getirdi:
"Ben alem-i manada gördüm. O bir tas yoğurt, niyet ve ihlasından dolayı Allah katında Süleymaniye'den daha ağır tutuluyordu. Onun değeri ilahi ölçüler içinde Süleymaniye Camii'nden daha da fazla geliyordu..."

Yapılan işlerin büyüklüğüne ve küçüklüğüne bakılmaz.
İşlerin samimiyetine bakılır.
Küçük de olsa samimi olarak Hakk'ın rızasına varmak için yapılan işler, nice büyük hayırlardan daha önemli bir yer tutarlar.
İşin çokluğu değil, işin samimiyeti önemlidir. Yeter ki samimiyet olsun!

6 Kasım 2012 Salı

MUTLAKA OKUMANIZI TAVSİYE EDİYORUM !

MUTLAKA OKUMANIZI TAVSİYE EDİYORUM !

-Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanabilecek hiçbir koz verme.
-İnsanlara doğru değer ver, hak etmeyenleri sil.
-Kimseye yalvarma.
...

-Asla dönüp arkana bakma.
-Sır tutmasını bil.
-Dostlarının yeri ayrı, sevgilinin yeri ayrı. Sevgilin için do
stlarını, dostların için sevgilini satma.

-Kimsenin lafıyla dolduruşa gelme, ama aklının bir köşesinde de tut.
-Bir ilişkiyi kafanda bitirdikten sonra iki çift tatlı söz, iki damla gözyaşı için asla yumuşama.
-Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et.
-Seni dinleyip anlamaya niyetli olmayanlarla tartışma.
-Emrivaki oluşturulan dostlukları kabul etme.
-Eğer verdiğin o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır şansı verme.

-Kendini öven insanlardan kaç.
-Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma.
-Kendine saygını yitirmene neden olacak hiçbir şey yapma.
-Sorunun olduğunda insanlar zaman ayırıp seni dinliyorsa onların öğütleri gözardı etme.
-Göz göre göre su birikintilerine taş atma, mutlaka üzerine sıçrar.
-Gözyaşlarının değerini bil. Onları hak etmeyenler için harcama.

-Senin zekana inanan insanları hayal kırıklığına uğratma.
-Kendini sev.
-Dışarıdaki güneşe bakıp gülümse ve önünde koskocaman bir gelecek olduğunu unutma.
-Dostluğunla yetinmeyenler için hiçbir fedakarlık yapma.
-İnsanları kaybediyorsun diye ağlayıp sızlama, ama kazandığın insanların değerini bil.
-Kimseye taşıyabileceğinden fazla değer verip bununla övünmesine fırsat verme.
-İstediğini almak için asla duygu sömürüsü yapma.
-Sana duyulan sevgiyi ve güveni istismar etme.

Üstün Dökmen

2 Kasım 2012 Cuma

STALİN'İN TAVUĞU

Stalin çalışma odasına yakın dostlarını toplamış sohbet ediyordu. Votka şişelerinin biri gidip, diğeri geliyordu. Kafalar iyice dumanlanmıştı. Stalin kan çanağına dönmüş gözlerini etrafında dalkavukluk yarışına girmiş adamlarına çevirerek sordu:
-Saçını ihtilalde, halk içinde, devlet yönetiminde, bürokraside ağartmış dostlarım… Söyleyin bakalım halkın yönetime baş eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi için yöneticiler ne yapmalı, nasıl davranmalıdır?
Her dumanlı kafadan bir ses çıktı. Kimisi adaletten, haktan söz etti… Kimisi demokrasiden… Kimisi sürgünden, sehpadan, hapisten…
Stalin, beğenmedi adamlarının izahatlarını…
Bir kadeh daha votka çekerek şöyle dedi:
...
-Yönetimi eline geçiren hükümdar en yücedir! Halkın karşınızda baş eğip durması için ne yapmanız gerektiğini durun da şu beyinsiz kafalarınıza çivi gibi çakayım…
Hemen hizmetçileri çağırıp emretti.
-Çabuk bana bir tavuk getirin…
Aceleyle bir tavuk kapıp getirdi adamları… Stalin, kafaları iyice dumanlanmış adamlarının gözleri önünde başladı canlı canlı tüylerini yolmaya tavuğun. Bütün tüyleri yolunup cascavlak kalan tavuğu odanın ortasına salıverdi, lider…
-Şimdi izleyin bakalım nereye gidecek bu şaşkın tavuk…
Zavallı tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye aralık kapıdan dışarı canını atayım diyor, soğuktan tir tir titriyor… Masaların altına giriyor, köşeli masa ayakları canını yakıyor… Duvar diplerine koşuyor teleksiz, tüysüz kanatları yara bere içinde kalıyor… Şömineye yaklaşıyor tüysüz derisi kavruluyor…
Çaresiz, tüylerini yolan Stalin’in bacakları arasına saklanıp, sığınıyor… O zaman Stalin, cebinden bir avuç yem çıkarıp önüne tane tane atıveriyor yolunmuş tavuğun… Yemlenen tavuk, Stalin nereye yönelse peşinden koşuveriyor..
Ağızları bir karış açık kalan dostlarına bakıp, şöyle diyor Stalin:
-Gördünüz mü, halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir. Tüylerini yolup al ve serbest bırak… O zaman yönetmek kolay olur…
Stalin’in sofra dostları hayretler içinde kalıp:
-Vay anasını birader, adamdaki akıla bak, diye başlarını salladılar…